24 Aralık 2010 Cuma

FATİH TERİM & FENERBAHÇE


Bu kadar da olmaz.

Tamam daha önce de benzer haberler yapıldı ama bu ne ya? Kafanız mı güzel sizin?

22 Aralık 2010 Çarşamba

HAKAN ŞÜKÜR İLK RÖPORTAJLAR



Hakan Şükür efsanesi.

Sakaryaspor'da oynadığı dönemi pek hatırlayamamakla birlikte Bursaspor performansını çok net hatırlıyorum. Bir nevi beraber büyüdük diyebilirim. 1980'li yılların başlarında doğanlar resmen Hakan Şükür ile büyümüştür. Prekazi,Tanju,Kosecki hepsini hatırlarız ama Hakan Şükür'ü Türk futboluna girişi ve yükselişi ile adıma adım izledik.

Geçen yıl Kral ile Adnan Öztürk'ün ofisinde tanışma fırsatı buldum. Sohbet ettik biraz. Fotoğraf çektirdik. BEnim için çok önemli bir andı.

Kendisinin siyasi görüşüne tamamen zıt olsam da bu onun bizlere yaşattığı mutlulukları unutmamızı gerektirmiyor. Sanırım tek hatası ona saldıranların bu davranışlarının temelinde kendisinin siyasi görüşünün olduğunu düşünmesidir. Halbuki Hakan Şükür'e Galatasaray'lı olduğu için parçalı formayı giydiği için saldırdılar yıllarca. Yurtdışına gittiği halde eleştiriler bir türlü bitmedi. Aynen orospu çocuğu Emre B.'na yapıldığı gibi. Ama Emre dönüşte karşı yakanın takımına geçti. Şimdilerde bir tek hakemin anasını sikmediği kalıyor ama çıt çıkaran var mı? O Türk futbolunun gözbebeği. Konu istemeden yine Emre'ye geldi ama bu gerçeği görmezden gelemeyiz.

Yukarıda Hakan Şükür'ün ilk röportajlarından birisi var. Yorum sizlerin.

10 Aralık 2010 Cuma

GALATASARAY 2010-2011 İKİNCİ YARI


İkinci yarı Hagi-Tugay ikilisi bize nasıl bir Galatasaray izletecek bunun cevabını arıyoruz. Melih abinin de yazdığı gibi 4-2-3-1 formasyonu bu takıma en uygun modeldir. Misimovic'in out olması Arda'nın geçen sezona fırtına gibi giren takımdaki 10 numara pozisyonuna geri döneceği anlamı taşıyordu. Parçalar birleşince Hagi-Tugay ikilisinin kafasındakiler daha net anlaşılıyor.

Başarı için transferlerin tutması şart. Aksi takdirde off-sezon resmen başlamış olabilir.

Orta sahaya Ledesma gibi, sol açığa da Keita tarzı bir oyuncu almamız şart. İleri uçta da gerçek bir santrafor bulursak işler kolaylaşacak. Rıdvan cahilinin deyimleriyle topu alır indirir, arkadaşlarına boş alan bırakır, ayak içi iyi Güntekin, sırtı dönük oynar, alır verir, driplingi var, kafa vurur, topla kateder bir santrafor bulacağız.

Savunmada ise Servet'in yerine bir transfer gerekmekte. Hatta altyapıdan bir oyuncu bile oynasın yeter ki bu adam gitsin. Ali Sami Yen'de oynanan Ankaragücü maçları emre b. ile Servet'in çok da farklı karakterde olmadıklarını göstermiştir. 2001 yılı Mayıs ayındaki Ankaragücü maçı ile bu sezon oynadığımız maç ne kadar da birbirine benziyor.

Kalede şimdilik Ufuk'a şans vermekte fayda var.

Geçer bugünler, yeniden kupa bizim diye haykıracağımız günler gelecek.

8 Aralık 2010 Çarşamba

GALATASARAY BUNLARI DA TEPELEYECEKTİR


Geçen seçimden önce bir yazı yazmıştım. O zaman açık açık ben Adnan Öztürk'ü destekliyorum demek isterdim. Ama diyemedim. alisamiyen.net okurları bilirler beni. Tarafsız olmalıyız diyen tek kişiydim ve sen Adnan Öztürk yalakasısın diye hakaret ettiler. Tabi bunu yapan birkaç kişi. Forum yazarı ise 3000 civarında. Sakın en düzeyli Galatasaray forumu ile ilgili olumsuz bir yorum yaptığım anlaşılmasın. Halen forumun yazarıyım.

Gelecek tepkilerden çekindiğim için tarafsızlık dedim ama Adnan Polat'a da hiç güvenemedim. Nedeni Saftig'li Kuzmanovski'li 1994 model Galatasaray'a dayanır. O dönemi yaşayanlar iyi hatırlar. Şampiyonlar Liginde Manchester United'ı müthiş iki maç sonunda eleyerek Avrupa'da ilk sekize kalan takımı yerle bir etmişlerdi. Sezgin-Polat ikilisi bu kez fena çuvalladı. Ama Galatasaray camiası bunları da tepeleyecektir.

Hagi takımı bu kaostan kurtaracak tek kişidir. Yeter ki kendisine gerekli hamleleri yapma fırsatı verilsin. Commandante başaracak.

İşte geçen seçimden önceki yazım;

Bugün Galatasaray’ın seçimi var. Ben bir taraftar olarak seçimlerle ilgilenmeli miyim? Bu konu ile ilgili bir yazı yazmalı mıyım?

Taraftarlık nedir konusundan yola çıkarsak belki de daha iyi bir bakış açısı geliştirebiliriz. Taraftarlık evrensel bir kavramdır. Biz aşkımız renk aşkı, forma aşkı. Bundan dolayı parçalı forma ve sarı-kırmızı dışında bir renkte formayı benimseyemiyoruz. Turuncu formada, mor formada gösterilen direnç içimizdeki taraftarlık duygusundan kaynaklanıyor. Sahada beyaz forma ile bir takım görünce yine parçalı giymemişler diye sitem ediyoruz. Dünyanın her yerinde takımların sembolü renkleri ile formalarıdır.

Avrupa’nın bir çok kulübünde başkanların isimleri bilinmez. Profesyonel yöneticiler kulüpleri idare eder. Bizim ülkemizde ise henüz kurumsallaşma tamamlanamadığı için aile şirketleri olan zenginler, silah kaçakçıları, mafya babaları bu işleri yürüttüler. Galatasaray ise bu sistemin dışında kalmıştır. Tarihin en önemli seçiminde Cem Uzan kongre üyeleri tarafından saf dışı edilmiştir. Belki Tükiye Cumhuriyeti’ne başbakan olacak birisi Galatasaray’a başkan olamamıştır. Lisenin refleksleri bu tür insanların Galatasaray’ın kapısından içeri girememesi konusunda en önemli güvencedir.

Seçim konusu bu bağlamda değerlendirildiği zaman taraftar ile ilişkisizdir. Bizim rengimiz sarı-kırmızı. Kimin başkan seçileceği beni niye ilgilendirsin?

Bunun aksini düşünen arkadaşlar ise ben kombine alıyorum, store’dan alışveriş yapıyorum, GS Mobile kullanıyorum, o zaman benim de söz hakkım var diyor. Bir grup kongre üyesi 25 Milyon taraftarı olan bir kulübün geleceğine yön vermemeli argumanını öne sürüyor.

İlk bakışta mantıklı gelmesine rağmen biz Galatasaray’lı olurken o dönemde kim başkandı, kaç kongre üyesi vardı, kongre üyelerinin profili nasıldı şeklinde bir düşüncemiz yoktu. Misal ben Prekazi’nin Monaco’ya attığı gol ile sarı-kırmızı renklere gönül verdim. Sabaha kadar araçlar üzerinde insanlar gördüm. Konvoy vardı adeta bayram yaşanıyordu ülkemin bütün şehirlerinde. Bir toplumu bu kadar sevindiren takım Galatasaray’dı. Hep sevindirmedi mi? Sokaklara dökmedi mi güzel yurdumun insanını? Ne mutlu ki Galatasaray’lı olmuşum. Delikanlılık dönemimde üst üste dört şampiyonluk ve UEFA Kupası üstüne bir de Süper Kupa sevinci yaşadım. Toplamda 9 şampiyonluk ve sayısız kupa sevinci tatmışım.

Bana bütün bu mutlulukları yaşatan takımdan kimler geldi kimler geçti. Hatta dün gelen habere göre birisi cezaevinde, birisi de yarın oynanacak derbide Galatasaray’a gol atmak için dua ediyor. Kişiler gelir geçer. Başkanlar da gelir geçer. Özhan başkanı yıllarca acımasız bir şekilde eleştirdik. Bugün kimin başkan seçildiğinin benim gözümde bir önemi yok. Seçilecek başkana destek vereceğiz. Sonuçta iki aday da Galatasaray’a hizmet vermek için bu göreve talip oldu. Yıllar önce olduğu gibi Cem Uzan tarzı bir isim aday olsaydı o zaman ben de Galatasaray’dan taraf olarak seçim ile ilgilenirdim. Hatta seçim sürecinde diğer aday için aktif olarak çalışırdım. Ama bu seçimde öyle bir tehlike yok. Ne Yıldırım Demirören ne Aziz Yıldırım ne de Cem Uzan gibi figürler bu kulübe başkanlık yapamaz.

Oy verme işlemi bu saatlerde başlamış olmalı. Şirketler liginde KPMG futbol takımında oynayacağım için sağlık kontrolünden geçmem gerekiyor. Birkaç ufak tefek işim var onları halledeceğim sonra da derbi saatini bekleyeceğim. Nasıl olsa seçim sonuçları açıklanınca bir telefon gelir ve sonucu öğrenirim. Ve kim seçilirse seçilsin yine kombine alacağım, Store’dan alışveriş yapacağım, formamı giyip deplasmana gideceğim. Çünkü benim rengim sarı-kırmızı.

6 Aralık 2010 Pazartesi

ALİ DÜRÜST, FATİH TERİM'E GİTME DEMİŞ


Son duyum budur. Ali Dürüst, Adnan Polat'ın teklifini ciddi ciddi düşünen Terim'e gitme demiş.

Muhalefet, Ali Dürüst etrafında toplanmış görünüyor. Hocayı bile seçmişler.

Hayırlısı diyelim. Zaten bu yönetim de başkan da menajer müsvettesi de miadını doldurmuştu.

2 Aralık 2010 Perşembe

VE KUPA BİZİM BASAR KÜFÜRÜ

Bloga ilk postumu 9 Ocak 2010 tarihinde atmışım.

Ne kadar heyecanla başlamıştım blog yazılarıma. Bazı yazılarıma ekşisözlük, uAslan forumlarında vb. referans verildi ve binlerce kişi tarafından okundu. Tabi her zaman binlerce kişinin okumak isteyeceği yazılar yazamıyorsunuz. Yine de günlük ortalama 100 kişilik bir ziyaretçi kitlemiz oluştu.

İş yoğunluğu nedeniyle ara verdim ki takım freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor. Kombinemi yiyeceğim artık.

Kutsal mekanda son maçlarda yaşadıklarımız hiç olmadı. Halbuki ne zaferler yaşadık edebiyatı yapmayım mı? Yok yok baymayayım şimdi sizi.

Beni asıl üzen yönetimin tavrı. Yönetim istifa diyoruz oralı bile olmuyor. Sezgin gitsin o da yok. Ne oldu, Hagi geldi taraftar Hagi'yi seviyor, 6 ay daha rahatız. Mantık budur. Sizin amınıza koyum.

Blog yazılarında dikkat etmişsinizdir hep seviyeyi korumaya çalıştım. Hakaret, küfür hiç olmadı bu sayfada.

Ama artık yeter. Basacağım küfürü onun bunun çocuklarına.

Başaran Şahin.

GALATASARAY KOMEDİSİ


Galatasaray2da yaşananlar artık komedi ile ifade edilmek durumundadır. Elano'nun gidişi ile ilgili yorumumuzu yapmıştık.

Ve Adnan Polat'tan bir bomba daha.

Yetkiyi Hagi ile Adnan Sezgin'e verdik. Başarısız olurlarsa ne Hagi kalır ne Sezgin.

Yuuuuuuuuuuuuuuuh.

Ulan 3 yıldır rezil durumdayız Adnan Sezgin orada duruyor. Daha ne kadar rezil edeceksiniz bizi?

Peki sen ne zaman gideceksin?

Hani açık tribünde herkes gider biz kalırız diyoruz ya. Üstüne aldı galiba. Sen git biz kalırız Adnan. Bi siktir git.

1 Aralık 2010 Çarşamba

ELANO GİTTİ DE BU AÇIKLAMA NE OLUYOR?


Bu kadar komik bir açıklama olamaz.
Allah bizi aptal yerine koyanları nasıl biliyorsa öyle yapsın.
Bu hesaplamaya göre ben bu sene ev almayacağım o zaman 200.000 TL kardayım.

Yapılan hamleye gelince son derece doğru. Piyasası olmayan bir oyuncu Elano. Olsa bu fiyata satılmaz. Zamanında satmamak doğrudur yanlıştır o ayrı bir konu ama şu an için takıma hiçbir katkı yapmayan son Brezilya'lıyı göndermekten başka çare yoktu.
Hayırlı olsun. Ama şu açıklamayı yapanın da ta amına koyayım.

Duyuru: Elano Blumer Santos FC’ye Transfer Oldu

Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı oyuncumuz Elano Blumer'in 2.900.000 avro bedelle SANTOS FC'ye transfer olması konusunda anlaşmaya varılmıştır. Oyuncu 31 Aralık 2012'ye kadar başka bir takıma daha yüksek bir bedelle transfer olduğu taktirde elde edilen karın %50'si de şirketimize ödenecektir.

Oyuncu aşağıda belirtilen alacaklarından vazgeçmistir:

2010-2011 sezonuyla ilgili olarak tahakkuk etmiş: 1.558.364 Euro, 12.000 Usd

2010-11 sezonu sonuna kadar tahakkuk edecek: 1.200.000 Euro

İleriki sezonlarda tahakkuk edecek toplam: 6.200.000 Euro

Menajer alacağı: 200.000 Euro

olmak üzere şirketimizin toplam taahhüdü 9.158.364 Euro ve 12.000 ABD Doları kadar azalmıştır.

Elano Blumer’e bugüne kadar Galatasaray’a vermiş olduğu hizmetlerinden dolayı teşekkür eder ve bundan sonraki futbol yaşamında başarılar dileriz.

Galatasaray Sportif AŞ.

19 Ekim 2010 Salı

HAGI GELECEK


Normal şartlar altında idarecilerin uzun vadeli başarılar için adımlar atması taraftarın ise günlük başarılar ile avunması olağandır.

İçinde bulunduğumuz dönem gösteriyor ki Galatasaray taraftarı vizyon olarak idarecilerin çok çok ilerisinde.

İşte esas felaket bu. İdare çapsızdır. Günlük hesaplar peşindedir. FR da seçimi kazanmak için harcanmış bir futbol efsanesidir. Daha önce Hagi, B.Korkmaz nasıl harcandıysa uluslararası bir markayı da harcadık. Bravo adnan Polat. Seçimden önce sana karşı tek başıma yazdım alisamiyen.net forumunda. Neler demediler ki? Galatasaray düşmanı bile dediler benim gibi bir Galatasaray'lıya. Şimdi kim düşman herkes gördü. Rezil ettiniz bizi aptal herifler.

Helvacı dün yine saçmaladı. Kararlar almışlar da sonra açıklayacaklarmış. Şuna hocayı kovacağız da yerine adam bulamadık desenize sefiller.

Terim gelmez. Ersun Yanal ve Hikmet Karaman'ı bünye kaldırmaz bu saatten sonra. Şu ortama Souness veya Gerets de gelmez. Gelse gelse yine Hagi gelir. Benden söylemesi.

Sonuç ne olur. O rezil kadroyla lig üçüncülüğü ki hakemlerin etkisi olmasa daha farklı olabilirdi, iki Fenerbahçe galibiyeti bir de Türkiye Kupası kazandı. Hagi o. Haydi Comandante yeniden.

23 Eylül 2010 Perşembe

ASLANTEPE İLK ADIMLAR


Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Adnan Polat, Yönetim Kurulu Üyeleri, Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı oyuncuları ve teknik heyet, yapımı tamamlanmak üzere olan Türk Telekom Arena'yı ziyaret etti.

Yeniden tarih yazmaya.

Hazırız.

Hayırlı uğurlu olsun.

22 Eylül 2010 Çarşamba

MUSTAFA SARP PİNO'YA KÜFÜR EDER



Bir düşünelim. Pası vermeyen Pino değil de Sabri olsaydı.

O zaman da küfürü basabilecek miydin Mustafa Sarp?

Galatasaray forması giyen bir futbolcuya küfür etme cesareti nereden geliyor? Bu rahatlık Pino'nun TC vatandaşı olmamasından mı kaynaklanıyor? Hakan Ünsal'ın ırkçı yaklaşımları Florya civarında da etkili anlaşılan.

Mustafa Sarp da yeniçeri olduysa vay halimize.

21 Eylül 2010 Salı

KOMBİNE ALACAKLAR DİKKAT

Geçen haftalarda mail kutuma iki adet mail düştü. Birincisinde Aslantepe kombine fiyatları yazıyordu;

İkincisinde ise bir açıklama vardı;

Öğrenci indirimine açık olan tribün sadece Güney kale arkası olacaktır. Bu durumda:

Güney 2:
Normal Fiyat: 850 TL
Öğrenci Fiyatı: 425 TL
1.5 sezonluk öğrenci fiyatı: 638 TL
GS Bonus ile 1.5 sezonluk öğrenci fiyatı (%10 ekstra indirimli): 575 TL (Vade farksız 12 taksit uygulanıyor)

Güney 5:
Normal Fiyat: 700 TL
Öğrenci Fiyatı: 350 TL
1.5 sezonluk öğrenci fiyatı: 525 TL
GS Bonus ile 1.5 sezonluk öğrenci fiyatı (%10 ekstra indirimli): 472 TL (Vade farksız 12 taksit uygulanıyor)

Bugünlerde de ultrAslan açıkladı;
2010-2011 sezonunun 2.yarısından itibaren, yeni stadımızda tüm alt gruplarımızla birlikte, Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribün) 1.kat (en alt kat) da yer alacağız.

Öncelik olarak, Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribün) 1.kattan kombinelerimizi alacağız.Bu tribünün diğer katlarından da imkanı olanlar kombinelerini alabilirler.

Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün(Eski Açık Alpaslan Dikmen Tribün)’de yerlerin tükenmesi durumunda diğer öncelikli tribünümüz Güney Kale Arkası Tribün 1.kattır.

Ayrıca, ekonomik durumu iyi olan ultrAslan’lar da diğer tribünlerden kombinelerini ayırtmaktadırlar.

Galatasaray’ımızı daha iyi destekleyebileceğimize, tribün performansımızı etkili bir şekilde gösterebileceğimize, tribünün sahaya olan yakınlığının da bu koşullara artı olarak eklenebilmesine olan inancımızdan dolayı bu kararı almış bulunmaktayız.

Ekonomik anlamda herkesin bütçesine uygun bir şekilde kombine alabilme imkanı da Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribünü (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribünü) tercih etmemizdeki en önemli sebeplerden biridir

Ayrıca, diğer tribünde deplasman seyircilerinin bulunacak olmasından dolayı oluşacak yaklaşık 2500 kişilik bir tribün boşluğu ve buna bir de güvenlik boşluğunun da eklenmesiyle birlikte oluşacak yaklaşık 4000 kişilik boşluk da bu kararı almamızda en önemli etkenlerden biridir.

Alınan bu kararın hepimize hayırlı olmasını ve yeni stadımızla birlikte, Galatasaray’ımızı en iyi şekilde destekleyerek yine en büyük zaferlere birlikte imza atmayı diliyoruz.

Saygılarımızla

ultrAslan

Bu yazının amacı fiyatları görüp de öğrenci indiriminden faydalanmayı düşünen arkadaşlara uyarıdır. Ali Sami Yen'de eski açık tribünde bildiğiniz gibi öğrenci indirimi var. Ama kapıda bir sorgulama olmadığı için isteyen bir öğrenci tanıdığının kimlik fotokopisi ile bilet alabiliyordu. Bu kez bu kadar kolay olmayacak gibi görünüyor. İçeriden bir arkadaşın attığı mail aynen yazıyorum. İsmini vermem doğru olur mu bilemediğim için ismi bende saklı.
''Başaran selam,
Amacımız öğrenci kombinesinin suistimal edilmesini önlemek. Önlemler arasında öğrenci kombinelerine ait özel turnike açıp burada kontrol yapmak gibi bir yöntem bile var. O yüzden kişilerin kombinelerinin iptal olabileceği riskini göze alarak kombineleri almalarında fayda var. ''

Ben yüksek lisans öğrencisi olduğum için bir problemim yok ama dikkat!

16 Eylül 2010 Perşembe

KUPA BİZİM YOL AYRIMINDA


Herkese selam,
İlk yazı 9 Ocak 2010 tarihinde yazılmış.
9 ay boyunca toplam 205 yazıya imza atmışım.
Bu sabah itibari ile 19.924 tekil ziyaretçi.

Artık yoruldum. Mart ayında aldığım terfi ile birlikte iş yoğunluğumun artması bloga zaman ayırmamı zorlaştırdı. Birçok yazımı uykusuz kalarak yazmak durumunda kaldım. Bazı günler internete girecek zaman bile bulamıyorum.

Artık yol ayrımına geldim. Ne yapabileceğimi düşündüm ve önümde bazı seçenekler var.

1) Bloga yazar almak. İlk seçeneğim budur. Sonuçta okunan bir blog ve yazmak isteyen arkadaşlar yeni blog açmaktansa buradan yazabilirler. Hatta 5-6 kişilik bir ekip olursa daha güzel olur. Tabi ki ben de yazacağım.

2) Başka bir blog ile birleşme. Nasıl olur bilmiyorum ama blog kardeşliği de bir seçenek.

3) Başka blogta yazmak. Kupa Bizim'i kapatarak başka bir blog altında yazmak da istenmeyen bir seçenek olsa da masada duruyor.

4) Blogu kapatmak. Ki hiç de istemediğim bir durum olacak.

4 Eylül 2010 Cumartesi

UĞURSUZ FORMALAR


Herkese selam,
9 günlük bayram tatiline çıkıyorum. Dönüşte Uğursuz Formalar isimli yazı dizisi başlıyor. Büyük futbolcular jubile yapınca (Hagi, Hakan ve Bülent için jubile yapılmadı ya neyse) formaları rafa kaldırılıyor. Örneğin Napoli'de 10 Numaralı forma hala boşta. Bunun birçok örneği mevcut. Konu ile ilgili internette birçok yazı ve resim galerisi bulunduğu için diğer ülkelerdeki olayları es geçiyorum.

Konu Galatasaray. Hagi'den sonra 10 Numara'yı giyenler ne yaptı. Hepsi en kötü dönemlerini yaşadı. Ya Hakan Şükür'ün 9 numarası. Büyük Kaptan'ın 3 numaralı forması. Hasan Şaş'ın 11 numarasını da dahil edebiliriz.

Uğursuz forma olur mu? Tabi ki olmaz. Ama bir şeyler var.

Yazılar bayram tatilinden sonra.

3 Eylül 2010 Cuma

SERGEN YALÇIN BÜYÜK FUTBOLCU


saba tümer'le bu gece'de anlattığı anısı

-sergen çok hoşlandığı bir kıza mesaj at...mak için arkadaşından yardım istemiş.arkadaşı da ona 'bu dünyada iki kör tanıdım, biri senden başka hiç kimseyi görmeyen ben, diğeri beni hiç görmeyen sen...' diye bir mesaj yazmasını tavsiye etmiş.sergen de mesajı çok uzun bulunca kısaltıvermiş. 'bu dünyada iki kör tanıdım biri sen,diğeride ben'

rize maçında 85 metre topu sürüp kaleciyi çalımlayarak attığı golü soran gazetecilere verdiği cevap;

"olur böyle şeyler büyütmeyin"

-------------

muhabir: çok koşsaydın nasıl bir futbolcu olurdun?
sergen: çok koşsaydım atlet olurdum, futbolcu değil..!

-------------

vedat okyar: "sergen koşmadığın için çok eleştiriliyorsun, ne diyorsun bu konuda?"
sergen: "ya vedat abi, ben koşunca yoruluyorum, bunu kimseye anlatamıyorum bir türlü."

-------------

muhabir: hiçbir golü kız arkadaşına hediye ettiğin oldu mu?
sergen: aynı golü iki farklı kıza hediye ettiğim bile oldu.


-------------

muhabir: sergen yeni sezona baslıyorsunuz kendini nasıl hissediyorsun
sergen: 2.7 kilo verdim kendimi kuş gibi hissediyorum

-------------

belçikayla oynanan milli maçtan sonra platini kendisi için şunu demiştir. '' ben böyle bir oyuncu görmedim oyuna girdi 10 dakikada bir asist yaptı, bir gol attı, birde kırmızı kart gördü''

-------------

kadıköy'de oynanıp 2-2 biten fenerbahçe maçı sonrası, maç esnasında bir pozisyon hakkında yorumu;

"alex'le aynı topu almak için yanyana koşu yaptık, kendimi carl lewis gibi hissettim."

-------------

telegoldeki röportajında şunları söylemiş ve beni bitirmiştir:

-benim tahminim 40-42 yaşına kadar futbol oynarım,kendimi yorgun hissetmiyorum..
+yorulmuyormusun sergen?
-evet.
+neden?
-fazla antreman yapmadıgım için vücudum yıpranmadı

-------------

basından kaçmak için gay barlara gidiyorum.müzikleride gayet iyi

-------------

-sergen, pierre van hooijdonk senden daha iyi frikik atıyor diyorlar, ne diyorsun?
-o çalışmış yapmış, bizimki allah vergisi.

-------------

mircea lucescu'nun deyimiyle:
"turk futbol tarihinin son 25 yildaki en iyi oyuncusu. becerisi ile platini, maradona ve zidane seviyesinde diyebilirim. 40 yildir futbolun icindeyim ve boyle futbol yetenegi bulunan oyuncu görmedim.

-------------

muhabir: sergen chelsea macı için 80.000 dolar bahis oynadıgın söyleniyor ne diyeceksin
sergen: o kadar büyük oynamasaydım 2 gol atmazdım herhalde

-------------

100. yıldaki denizlispor maçında üç beş kişiyi seri çalımladıktan sonra kaleciyi de geçmiş ancak açısını kaybettiğinden dolayı ortaya çıkardığı topa hiçbir takım arkadaşı dokunamamıştı. maçtan sonra olaya en yakın beşiktaşlı olan giunti'ye pozisyon hakkındaki düşünceleri sorulduğunda ise italyan oyuncu yorumu koparmıştır:

"biz de herkes gibi sergen'in yaptığı hareketleri hayranlıkla izledik. o kadar ki topa hareketlenmeyi bile unuttuk!"

-------------

o liverpool'da fowler'a asist yapmalı, barcelona'da guardiola topu kaptığında oyunu kurması için o binlerce maçın kaderini tek başına değiştirecek kudretteki sol ayağa vermeliydi, cantona golü attığında ilk sarıldığı kişi kendisine ortayı yapan sergen olmalıydı; ara sıra maldini'den savunmaya yardım etmediği için fırça yemeli ama yine de capello'nun kadroyu yazdığı ilk isim olmalıydı..

serpil hamdi tüzün

-------------

ercan taner : şimdi bakıldığında bosna takımı da can yakabilicek bi takım değil mi sergen yalçın?

sergen yalçın : - ya tabii ki can yakabilirler de yakcaklarsa da bizim canımızı yakmasınlar.. gitsinler belçika'nın canını yaksınlar..

-------------

omer guvenc ıle roportaj yapıyorlar..

ö.g: sigara içmezsin, alkol almazsın ne anlıyorsun bu gece hayatından?
s.y: yoo ıcıyoruz bazen guzel oluyooor..

ö.g: yurtdısına gidip cok meshur olabılırdın, neden gitmedin?
s.y: uçak param yoktu gidemedim.

ö.g: sergen bir kız arkadasın da yok, senin için evde kaldı diyebilirmiyiz?
s.y: diyebiliriz..

-------------

birgün, feyyaz ve metin sergenin atina para yatirmişlar, yarişi seyrediyorlar, son saniyeler, sergenin ati ile başka bi at fotofinişe geliyor, resim falan bakiliyor ki sergenin ati burun farki ile geride kalmiş:

metin tekin: ulan sergen kulağini uzatsaydin kazanmiştik
feyyaz uçar: ya da recep burnunu uzatsaydi

-------------

sergen, bir gazetecinin, ''fuhuş operasyonunda sizin de adınız geçti. bu konuda bizi aydınlatır mısınız?'' şeklindeki sorusuna, şu yanıtı verdi:

''bekar bir insanım. telefonum bir çok insanda var. beni herkes arayabiliyor açık açık. her türlü de konuşabiliyor. o yüzden verilecek bir hesap yok. bu benim özel hayatım. beni aramış olabilirler, ben de konuşmuş olabilirim, çok doğal bir şey bu.''

-------------

ilk fortis türkiye kupasını aldığımızda kaptan olarak kupayı kaldırmak isteyen üzülmezle diyaloğu ;

üzülmez : sergen kupayı ben kaldırcam
sergen : bi dergi seni türkiyenin en çirkin futbolcusu seçmiş.. kaldıramassın!
ve sonuç; kupayı sergen kaldırır

-------------

muhabir: sergen kız arkadasın seni göbeginden öpmüş ne diyeceksin
sergen: en kral yerimden öpmüş valla

-------------

gökhan keskin:

sergen daha yeni çıkmış,oda arkadaşıyız.bir yönetici geldi:''sergen sen salı,çarşamba,perşembe günleri
bir yerlerdeymişsin diye bir haber aldık doğru mu bı?

sergen:doğru ama eksik.
yönetici:anlamadım?
sergen:cuma da ordaydım.

-------------

1 Eylül 2010 Çarşamba

GELDİLER : MISIMOVIC & INSUA


Sonunda geldiler.

Bir de gidenler oldu. Örneğin Ağustos ayında Avrupa'ya veda ettik. Ligde 6 puan kaybettik. Umutlar kırıldı, moraller bozuldu. Ne için? 1 M euro daha ucuza transfer yapmak için.

Geçiniz.

Galatasaray'ın hedefi Avrupa'dır. Tabi ki lig şampiyonluğu önemli ama 4 yıl üst üste Kupa 2'ye katılmak üzücü. Hatta dördüncüde gruplara katılamadan elendik. Rezalet.

Transferlere gelirsek Misimovic transferi Lincoln'u hatırlattı. O da bir ay sürmüştü. Özellik olarak birbilerinden farklı oyuncular. Herşeyden önce Misimovic kökeni nedeniyle Florya'dakilerle daha iyi bir uyum yakalayacaktır. En azından biz öyle umut ediyoruz. Baros ile iyi bir ikili olabilirler. Hatta efsane bile olabilirler tıpkı Prekazi-Tanju, Hagi-Hakan gibi Baros-Misimovic.

Insua da yerinde bir transfer. Genç oyuncunun takıma çok şey vereceğinden kuşkumuz yok. Ama bir tatsızlık var işte. Oyuncuların takıma geç katılması onlardan ne kadar verim alacağımız konusunda bizleri karamsarlığa itiyor. Dileriz bu dönemi çabuk atlatırız.

Elano'nun da Arda'nın da performansı artacaktır. Elano artık M.Sarp ve Barış gibi oyuncular ile değil Cana ve Misimovic ile oynayacak. Önlerinde Kewell,Arda,Baros. Daha ne olsun. Arda da artık tek başına değil. Maçı çevirecek bir adam Misimovic.

Zaten bu ligde 10 numarasız oynamak zor. Her zaman takımda bir 10 numara olmalı. Her ne kadar 10 numara devri bitmiş olsa da bu lig için şart.

Yine de umutluyuz.

19 Ağustos 2010 Perşembe

1988-1989 ŞAMPİYON KULÜPLER KUPASI


1988 – 1989 sezonunda Galatasaray Avrupa’nın en büyük 4 takımı arasına giriyordu. Efsane kadromuzla o zamanki adı ile Şampiyon Kulüpler Kupasında yarı final oynamıştık.

Çeyrek final maçında Monaco’yu eleyen Galatasaray'ımız yarı finalde Steaua Bükreş’e eleniyordu. Yarı finalin diğer eşleşmesinde Real Madrid’i 5-0 ile geçen Milan finalde de 4-0 gibi bir skorla Romen ekibini dağıtıyor ve Avrupa’nın en büyüğü oluyordu.

O zamanlar 7 yaşında bir çocuktum. Monaco’yu ilk maçta 1-0 yenip ikinci maçta 1-1 berabere kaldığımızda ne olduğunu sormuştum. İki skorun toplanacağını ve 2-1 kazandığımızı söylemişti babam. Sabaha kadar konvoylar yapıldı tıpkı 2000 yılındaki Avrupa Şampiyonluğunda olduğu gibi sevinmişti insanlar. Ben de Prekazi’nin o golüyle Galatasaray’lı olmuştum. Simoviç'in gol sevinci, spikerin ve gol ve gol ve gol işte Prekazi çığlıkları unutulmazdı. Ya Prekazi'nin kestiği ortayla Tanju'nun attığı kafa golü.

Yollar kesişir bazen;

Monaco’nun o günlerde hocası kimdi? Arsene Wenger
Steaua Bucharest’in 10 Numarası? Commandante Hagi
Final maçında Milan’ın ön liberosu? Frank Rijkaard.

17 Ağustos 2010 Salı

AZİZ YILDIRIM VE ASKERLİK


Diyarbakırlı bir baba ile Düzceli bir annenin oğlu olarak 1952'de dünyaya gelen Aziz Yıldırım ortaokulu Düzce'de okudu. Liseyi Düzce Lisesi'nde bitirdi. Lise futbol takımında da futbol oynayan Aziz Yıldırım daha sonra Düzce'nin amatör takımlarından Hamidiyespor'a geçti. Bugünün F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım Düzce amatör küme takımlarından Hamidiyespor’da 3 yıl futbol oynadı. Aziz Yıldırım, 1972’de kurulan Hamidiyespor’un formasını 1 yılı lisanslı olmak üzere 3 sene giydi.


Eski takım arkadaşı İrfan Bey, Aziz Yıldırım'la yazları bugünkü Atatürk Parkı'nın bahçesinde de çok top oynadığını dile getiriyor. Hatta Aziz Yıldırım eşiyle bu bahçede top oynarken tanışmış. "Bir gün top Aziz Bey'in eşinin oturduğu evin bahçesine kaçtı. Aziz Bey de topu almaya gidince eşiyle orada karşılaştı. Ondan sonra da peşini bırakmadı." Öğrendiğimiz kadarıyla bayağı bir uğraş veriyor Aziz Yıldırım, müstakbel eşinin gönlüne girmek için.

Değişik yayın organlarında gündeme gelen bir iddia ise Aziz Yıldırım'ın bacak kısalığı nedeniyle askerlik yapmadığıdır. Ben bir şey anlamadım. Hem futbolcu hem de bir bacağı kısa. Siz anladınız mı?

Tabi ki iddialar yalan olabilir. Başka bir rahatsızlığı da olabilir Aziz Yıldırım'ın. Ama bu kadar çok konuşulan bir konu bugüne kadar da yalanlanmamıştır.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

YETER ARTIK ÇEKİN ELLERİNİZİ GALATASARAY'IMIZIN ÜSTÜNDEN


Her yerde aynı şeyler yazılıp çiziliyor. Tekrar etmeye gerek yok. Rezaleti izledik. İki yıldır ızdırap oldu bu lig bizlere. Daha da bitmedi çilemiz. Bu yıl da aynen devam. Hatta daha da kötüyüz.

Her takım Galatasaray'ı yenebilir. Hatta biraz becerikli forvetleri varsa 4 olur 5 olur. Bu kadar net. Artık yazacak bir şey kalmadı her şey yazıldı.

Kupa Bizim seçim öncesi Adnan Sezgin varsa Polat'ı desteklemem dediği zaman hain ilan edilmişti. O günleri unutmadım. Benim Galatasaray'lılığımın sorgulandığı günlerdi. Başkan yanına Yiğit Şardan'ı aldı Lise için, Haldun Abi'yi aldı tribünler için ama dümende Adnans vardı her daim. Ve Adnans kulübü bu hale getirdi. Şimdi bakıyorum da herkes aynı noktaya gelmiş. Yönetimi protesto edelim sesleri yükseliyor.

Yeter artık. Galatasaray'ı o kadar küçülttünüz ki artık transfer yapamaz duruma
getirdiniz. Rezil olduk. Herkes dalgasını geçiyor bizimle. Haldun Abi'nin 3-4 yıl taksitle aldığı yıldızları peşin paraya satıyorsunuz gelir yaratıyorsunuz ama gelen yok. Lig başladı hala 1-2 transfer yapmayı düşünüyorsunuz. Geçiniz. Biz Saftig dönemini de Kuzmanovski'yi de çok iyi biliriz.

Daha fazla yazmayacağım. Sıkıldım. son sözüm bize yönetimi protesto etmek yakışmaz. Kongre gerekeni yapacaktır. Zaten bugün seçim olsa kimin kazanamayacağı da bellidir.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

LEDESMA & ROSICKY : KUPA BİZİM MUTLU


Herkese selam,

Zor bir hafta oldu. Önce daha önce yaşananları özet geçerek başlayacağım.
1. Jo transferi : Jo geliyor, akşam İstanbul'da dediğimde herkes güldü. Dalga geçtiler yalan söylediğimi iddia ettiler. Tabi ki küçük bir yığındı bunlar. Sonunda akşam Jo AHL'ye indi.

2. Jo transferinde yaşananlar nedeniyle Giovani transferini blogta yazmadım. Sadece alisamiyen.net forumunda bir isimle anlaşıldı imza attı ama kim olduğunu sormayın yazdım. Soran herkese de (PM efsanesi) cevap verdim. Yazılanları çıkarabiliriz şimdi ama hiç uğraşacak zamanım yok.

3. Pino transferini yakın bir büyüğüm söyledi. Doğrudan Pino demedi. Bazı şifreler verdi. O şifreler ile Pino ismini bulmak imkansızdı ama bir şekilde bulundu. Ardından fırça yedim neden yazıyorsun biz sana yaz diye mi söyledik diye.

4. Üç isim ile anlaşıldı dendi. Birisi imza attı diğerleri de tamam ama Elano'ya bağlı dendi. Ben de üç isim dedim. Ardından küfürler, eleştiriler... Ben de çok sinirlendim ve futbolcuların fotoğraflarını boyayarak bloga koydum. Nasıl olduysa demeyeceğim bu isimler bir çok yerde yazıldığı için olsa gerek hemen deşifre ettiler. Ben de fotoğrafları kaldırdım. Ama gören gördü tabi. Bunun üzerine de bir dünya küfür yedik. Sağlık olsun.

Transferler basına çıkınca iş zora gidiyor yalanı sadece beceriksiz yöneticilerin sığındığı bir yalandır. Bu nedenle açıklamakta bir sorun yoktur düşüncesindeyim. Yine duyarsam yine yazarım. Sorun yok.

Bana gösterilen tepkilere bir şey demiyorum. İsteyen istediği gibi düşünebilir. Küfür olayı biraz üzdü tabi ama yapacak bir şey yok.

Cristian Ledesma ve Tomáš Rosický ile kesin olarak anlaşıldı. İmzalar atıldı. Abilerimiz öyle diyorsa öyledir. Bir kaynağıma sordum O da doğruladı. Bu iş bitmiştir. Neden o üç isim (Emerson,Jenas,Ederson) olmadı diye sorduğumda ben de anlaşıldı diye duymuştum cevabını aldım. Benim bir üzüntüm yok. Aksine mutluyum. Gelen isimler o üç isimden daha kaliteli.

Bir transfer dönemi daha bitiyor. Keita,Elano,M.Topal,Emre Güngör ve Uğur'un satışı çok doğru hareketler. Yerlerine iyi yedekler ve Ledesma,Cana ile Rosicky gibi takımı ileri taşıyacak oyuncuların alınması harika. Bu yıl Eski açıktayım. İnşallah hep beraber 18. şampiyonluğu da göreceğiz.

Saygılarımla,

Kupa Bizim

31 Temmuz 2010 Cumartesi

FORMAYA SAYGI : BARCELONA


Daha önce de Formaya Saygı başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazı için linki tıklayın.

Tarih 19.12.2009

Kıtalararası Kupa Final maçı.

Maça çıkan Barcelona'nın üzerindeki formaya bakın.

Bir de kupa törenine.

İşte budur formaya saygı.

TRANSFER AÇIKLAMASI

Dün gece oldukça tatsız gelişmeler oldu.

Ben kimseyle kavga etmem. Yolda bana küfretseniz kafamı çevirir yürümeye devam ederim. Dün bir tek anamıza küfredilmediği kaldı.

Fotoğrafları kaldırıyorum. Zaten kim oldukları anlaşılıyor. Bu isimler uzun zamandır konuşuluyordu. İlk ben ortaya atmadım.

Ben en iyi duyumcuyum gibi bir iddiam yok.

Yalnızca ben yalancı değilim.

Kızdığım konu budur. Beni yalancılıkla suçlayanlara, blog ve twitter hesabım üzerinden eleştirenlere kızdım.

Şimdi, daha önce de transfer haberi verdik ve doğru çıktı demek ne anlama geliyor? Ben o transferleri yazdığımda bana yalan söylüyorsun demişler dalga geçmişlerdi. Ben yalan söylemediğimi ve söylemeyeceğimi ifade etmeye çalışırken sen kendini ne zannediyorsun o isimleri biz senden önce biliyorduk tepkisi geldi.

Kulüpte haberleri ilk ben duyarım demiyorum.

Yalan söylemem diyorum.

Bu artık anlaşıldıysa çok mutlu olacağım.

30 Temmuz 2010 Cuma

GALATASARAY'IN YENİ TRANSFERİ ÜÇ

FOTOYU KALDIRDIM.

Bu gece sabah birbirine girdi.

Bir küfür etmediği kaldı insanların.

Neymiş blogum twitter hesabımn bu kadar az takipçisi olmasına şaşırmamalıymış. Ayrıca transferleri ilk duyuran ben değilmişim. Bıdı bıdı.

Bunun sonu yok.

Tamam bazıları benden önce öğrenmiştir. Ama yazmamıştır. Ben de yazmadım.

İşte foto.

Şimdi yazmış mı oldum?

Yazmam....

GALATASARAY'IN YENİ TRANSFERİ İKİ

FOTOYU KALDIRDIM.

O kadar kzıdım ki.

İşte foto.

İşte şifre.

İşte muhtelif ipucları.

Hepiniz biliyorsunuz.

GALATASARAY'IN YENİ TRANSFERİ

FOTOYU KALDIRDIM.

Daha önce burada Jo transferini duyurduk.

Dalga geçtiniz.

Uçağın iniş saatini bile verdik.

Yetmedi.

Şimdi Galatasaray'ın son transferinin fotoğrafını yayınlıyorum.

Ben bilgi sızdırmam. Kimseye yamuk yapmam. Burası başka bloglara benzemez. Ben bu blogun tek yöneticiyim.

Transfer fotoğrafta.

Tabi ki belli etmeyeceğim. Resmi sitede yayımlanınca orjinal fotoğrafı da gösteririm don't worry.

UNUTULMAZ GAZETE MANŞETLERİ : Ç... Çocukları


Unutulmaz Gazete Manşetlerinde Euro 2008 İsviçre-Türkiye maçı sonrasına gidiyoruz.

İstanbul'da bir rezalet yaşandı. Rakip takım oyuncuları maçtan sonra koridorlarda dövüldü. Biz utandık ama birileri hiç de oralı olmadı.

Aradan 2 yıl geçti, Euro 2008'de yeniden karşılaştık ve son anlarda Arda'nın müthiş golüyle kazandık.

Maç sonrası Ç....... Çocukları diye başlık atmak ne demek? Ayıp be. Bu mudur gazetecilik. Doğrudan Orospu Çocukları yazsalardı da bir şey fark etmezdi.

Diğer Unutulmaz Gazete Başlıkları için linki tıklayın.

ŞİRKETLER LİGİ


Bu yıl şirketler liginde 33 numara ile mücadele eden Başaran Şahin sol bek olarak iyi bir performans sergiledi.

Ayapa pas yapan ikili mücadelelerde galip gelen Başaran Şahin büyük kulüplerin transfer listesinde.

27 Temmuz 2010 Salı

GALATASARAY: PARÇALI FORMA FİLMİ



alisamiyen.net forumundan Eren Loğoğlu yazmış;

Çocuk Arda, Kral Metin, Parçalı

Şöyle diyordu şair;

Hikâyeyi benden güzel anlattılar, benden güzel anlatacaklar / Hikâyeyi dost düşman işitmeyen kalmadı.

Kalmasa da biz yazalım, yazalım ki bizden sonra gelecek olan kuşaklara mutlaka ve bir şekilde erişssin bu destansı hikaye.

Hikaye Arda üstüne, Arda'nın çocukluğu, gençliği, umutları üstüne. Tek aşkı -Sinem Kobal darılmasın- Galatasaray üstüne hikaye.

23 yaşında daha, yaşamının baharında, en başında, Metin Oktay'ın, Hagi'nin 10 numaralı parçalı forması sırtında, kolunda Bülent Korkmaz'ın, Cüneyt Tanman'ın yıllarca taşıdığı kaptanlık bandı ve Arda, deyim yerinde beşikten mezara bir Galatasaraylı. Puyol'un Barcelonalı, Maldini'nin Milanlı olması gibi, sembol, bayrak adına ne denirse işte. Florya'dan Mecidiyeköye uzanan bir yolculuk Arda'nınki. Altyapıyla başlayan, üstyapıyla devam eden, süregelen bir serüven. Bu coğrafyada çok da görülmeyen, karşılaşılmayan bir macera bu. Yıllar geçecek ve Guardiola, Cruyff gibi futbol zekasını yönetmek hususunda da emeğe dönüştürecek bir isim Arda. Çünkü Hagi'nin golünde kale arkasında yumruğunu havaya kaldıran ve sevinen top toplayıcı çocuk O.

Yatağında uyuyan ve Galatasaray'a dair hayaller kuran, Metin Oktay'ı rüyasında gören. Hayallerini gerçekleştiren, tuttuğu takımın en alt seviyesinden başlayıp en üst seviyesine gelen ve daha da büyüyecek olan Arda.

Karşı yakanın delicesine kıskandığı, elde edemediği, yıllardır sahip olamadığı bir değer. Paha biçilemeyen, böylesine endüstriye batmış bir spor ortamında yazılması kolay olmayan bir hikayenin kahramanı Arda.

Daha yapacağı çok iş var, alacağı çok sorumluluk, ihtiyacı olan çok destek. Yolun başında, Galatasaray'ın önümüzdeki 50 yılının tarihinin yazılacağı Aslantepe'ye takımının en önünde çıkacak ve ardından gelecek çocuklara örnek olacak.

Sahip çıkalım, sahip çıkalım, sahip çıkalım. Başka Arda yok, başka top toplayıcı, altyapı, Florya emeği, Metin Oktay rüyası, 10, parçalı, kaptan yok!

Arda'ya Galatasaray'ın ta kendisi olacağını hissettirelim

26 Temmuz 2010 Pazartesi

GUTI GELDİ FORMAYI GİYDİ


Tebrikler Beşiktaş.

Çok önemli bir transfere daha imza attılar. Beşiktaş'ın tam da ihtiyacı olan oyuncu. Mükemmel bir iş çıkardılar.

Guti Beşiktaş forması ile. Yakışmış.

Geçen yıl transfer edilen Tabata iken bu yıl Q7 ve Guti gibi marka isimler. Helal olsun demekten başka bir şey gelmiyor elden.

Yıllık 2,7 M euro alacakmış. Anasının ak sütü gibi helal olsun.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

PEP GUARDIOLA MODELİ


Pep Guardiola bir Barcelona efsanesi. Ama ne olursanız olun saçlarınız size acımasız olabiliyor. Bir de bakıyorsunuz kafanız çaydanlık gibi olmuş. Soldaki fotoğraf Pep'in gençlik yıllarından kalma.






Barcelona'da teknik direktörlük döneminin başında. O zaman nispeten yine fena değil saçları.







Ve son durum.













Ben de Pep modeli yaptım. Nasıl olmuş?

23 Temmuz 2010 Cuma

INIESTA GOLÜ

Futbol literatüründe Iniesta golü diye bir kavram var artık. Her yıl öyle bir zamanda gol atıyor ki maça damgasını vuruyor. Hatta maça değil o turnuvaya imza atıyor.

İspanyol oyuncu ilk olarak 6 Mayıs 2009 tarihinde Londra’da oynanan CL Yarı Final maçında yaptı bunu. İzleyelim;


Son olarak da WC finalinde;

19 Temmuz 2010 Pazartesi

İLK KEZ BİZ AÇIKLADIK : PINO GALATASARAY'DA


Juan Pablo Pino Galatasaray'da. Birazdan bir çok medya kuruluşu ilk kez biz açıklamıştık diyecek.

YALAN!!!

Bu transferi ilk kez biz yazdık. Blogta yer vermedim bu transfere. Ama alisamiyen.net forumuna takılanlar bizi bilir. Önce Jo, sonra Gio ve son olarak da Pino. Ne dediysek oldu.

alisamiyen.net forumunda yazdığımda Pino'nun ismi hiçbir yerde geçmiyordu.

Hayırlı uğurlu olsun.

Juan Pablo Pino Puello, 30 Mart 1987’de Kolombiya’nın Karayip kıyısında sıcak bir plaj şehri olan Cartagena şehrinde doğdu. 15 yaşında Independiente Medellin’in yetenek avcıları tarafından keşfedilen oyuncu, daha büyük bir şehire göç ederek futbol topunun peşinden ilk yolculuğuna çıkmış oldu. Medellin’deki ilk yılının ardından A Takım formasını üzerine geçiren Pino, genç yaşta sergilediği başarılı futbolla ülkesinde dikkatleri üzerine çekerek, genç milli takımlara çağrılmaya başladı.

Gerek milli takım, gerekse kulübündeki başarısıyla Avrupa kulüpleri tarafından da takibe alınan Kolombiyalı oyuncuya kanca atan ilk kulüp, 2010 Dünya Kupası’nda da dikkat çektiği üzere Güney Amerika transfer pazarında iyi işler çıkaran Udinese kulübüydü. İtalyan ekibine transferi son anda gerçekleşmeyen Pino, komşu ülke Fransa’nın Monaco takımı tarafından kadroya katıldı. Bu transfer gerçekleştiğinde 20 yaşına girmek üzere olan Pino’nun, üst düzey yeteneklerinin yanı sıra bir şansı da, Avrupa’da az rastlanan Güney Amerikalı teknik adamlardan birinin Monaco’nun başında olmasıydı. Buna karşın Brezilyalı teknik direktör Ricardo Gomes, öğrencisine ilk sezon yalnızca bir karşılaşmada ilk 11’de sahaya çıkma izni verdi ve onda da ilk düdükten yalnızca 36 dakika sonra Pino, hocasının yanındaki yerini aldı. Genç oyuncu, 2006-2007 sezonunun ikinci yarısı boyunca kadrosunda bulunduğu Monaco’da yalnızca 243 dakika alabildi.

2007 yaz döneminde teknik direktörünün gözüne girmeyi başaran Pino, yeni sezonda daha fazla şans buldu. İlk yarıdaki 19 maçın 15’inde forma giyen, Ricardo tarafından genellikle sağ kanatta oynatılan Pino, yine de yalnızca dört defa ilk 11’de sahaya çıkmıştı. Bu fırsatı elde ettiği 5. karşılaşma olan ikinci yarının ilk maçıyla birlikte Ligue 1’de 424 dakika ter döken Kolombiyalı, bu karşılaşmanın ardından daha fazla şans bulmak adına kendi isteğiyle Belçika’nın Charleroi takımına kiralandı. Ancak bu kez de sakatlık belası, genç oyuncunun yakasına yapıştı. İlk iki haftada oyunun son bölümlerinde takıma ısındırılan Pino, ilk 11’de görev yaptığı ilk maçın 31. dakikasında sakatlanarak takımından 1,5 ay uzak kaldı. Sakatlık sonrasında oynadığı ilk maçta da 24. dakikada, sedyeyle sahayı terk etti Kolombiyalı oyuncu. Böylece Charleroi macerası, onun için kayıp bir devreye işaret etti.

2008-09 sezonu ise, Pino’nun Avrupa kariyerindeki ilk yükselişine sahne oldu. Ligin ilk haftasıyla beraber takımda yer edinen genç yıldız, yine iki aylık bir sakatlık yaşadı ancak dönüşüyle birlikte performansını daha da yükseltti. 18. haftada Valenciennes ağlarına Fransa kariyerindeki ilk golü bırakan Pino, takip eden haftada Bordeaux karşısında iki asist, bir de frikikten golle oynadı. Ligin sonlarına doğru skorer kimliğini daha da ön plana çıkaran oyuncu, ligde 1574 dakikada 6 gol, 3 asist istatistiğini yakaladı.

Juan Pablo Pino, yeni teknik direktör Guy Lacombe tarafından as takımda düşünülmeyerek 2009-10 sezonunun ilk döneminde bir düşüş içine girse de, ligin son bölümünde performansını tekrar yükselterek ilk 11’e yükseldi ve son haftaya kadar da takımdaki yerini korudu. Bu sezon 772 dakikada 2 asistle oynayan Pino, Kolombiya Milli Takımı’nda da 3 kez forma giydi ve yakın gelecekte takımın en önemli oyuncularından biri olmasına kesin gözle bakılıyor.

Juan Pablo Pino; kanatlar, on numara ve ileri uç olmak üzere hücumun her bölgesinde forma giyebiliyor. Müthiş sürati, pas futboluna yatkınlığı, yüksek oyun zekâsı ve üstün tekniği, çalım yeteneğiyle dikkat çekiyor. 1.76 boyunda ve 23 yaşında olan, ülkesinde “El Mago” (Sihirbaz) lakabıyla anılan Juan Pablo Pino, artık Galatasaray’ın başarısı için mücadele edecek.

FORMAYA SAYGI : İSPANYA


Bizler herşeyden önce taraftarız. Taraftarlık renk aşkıdır. forma aşkıdır. Kulüpler renkleriyle formalarıyla özdeşleşirler. Futbolun globalizasyonu ile birlikte forma kültürü değişti. Özellikle ülkemizde dejenerasyon düzeyine ulaşmış durumda.

İspanya formaya saygıyı gösterdi. Maç sırasında koyu renk forma giymek zorunda kaldılar ama kupa törenine klasik forma ile çıktılar. Helal olsun diyoruz. Mesele yalnızca kupa bizim diyebilmek değil kardeş.


Milli takım forma tarihi için tıklayın.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

KEWELL GİTTİ GİBİ


Kewell'ın gideceği geçen sezonun ortasında konuşulmaya başlandığında bu yazıyı sezon başında da şu yazıyı yazmıştık.

Galiba sözün bitiği yer ifadesi burada anlam buluyor. 6+2+2 gibi bir yabancı sınırlaması varken kendini kanıtlamış ve 4-3-3 sisteminde öndeki üçlünün her mevkisinde görev alabilecek ideal bir oyuncuyu sanırım kaybettik.


Daha iyi bir teklifle kalabilirdi. Belki de o cuzi bir peşin para + maç başı teklifini bile kabul edecekti ama sen formasını başkasına vermişsin artık. Demek ki veda vakti gelmiş de geçiyor.

İşte Kewell'ın Ali Sami Yen'e ilk ayak bastığı an. Linke tıklayın.

Ali Sami Yen'deki son anlarında ben tam önünde numaralı tribündeydim. Yakında ayrı bir yazıyla Kewell'ın son görüntülerine yer vereceğim.

Siz nasıl hatırlarsınız bilemem ama bence Hagi'den sonra O'ydu.

6 Temmuz 2010 Salı

DAMGA VURAN DIEGO FORLAN OLDU


Arjantin’den sonra Hollanda. Nedeni sağ taraftaki fotolarda net bir şekilde görülüyor. 3 Hollanda’lı sevdirdi bize Portakalları. Bazıları gibi Cruyff hikayesi anlatamayacağım. Adamı izlemedik ki! Şimdi nasıl ona hayran olayım?

Ben Maradona’yı izledim, 3 Hollandalı’yı izledim. Ama önce Maradona.


Eskiden yıldız futbolcular takıma damgasını vururdu geyiği var ya bu sıralar televizyon ekranlarında. Aynen öyleydi. Stoichkov’un Bulgaristan’ı, Hagi’nin Romanya’sı, Schifo’nun Belçika’sı, Maradona’nın Arjantin’iydi eski zamanlarda. Sonra takım oyunu ön plana çıkmaya başladı ve futbol bugünkü halini aldı. Dünya Kupası öncesi Milliyet bir Dünya Kupası eki verirdi. İçinde takım bilgileri olurdu. O zamanlar Avrupa liglerini izleyemediğimiz için Dünya Kupası her şeyden önemliydi. Takım tanıtım sayfalarında her takımın en iyi oyuncusunun büyük boy fotoğrafı olurdu. Mesela İtalya’da Baggio, Kolombiya denince Valderrama, Avusturya sayfasında Polster gibi. Şimdilerde böyle yıldız oyuncular yetmiyor. Messi’nin Arjantin’i olmadı. Sistemdeki eksiklikleri tek başına kapatamadı. Rooney nerelerdeydi? Ya da Ronaldo? Ama benim beklediğim bir isim vardı ki turnuvaya damgasını vurdu.


Diego Forlan.

Bundan bir 10 yıl sonra Forlan’ı belki de kimse hatırlamayacaktı. Ama bu turnuva sayesinde hatırlanacak. 1979 doğumlu oyuncunun Avrupa macerası Manchester’da başladı. 23 yaşında transfer olduğu İngiliz ekibinde yedek kalmasına rağmen kritik gollere imza attı. Şansızlığı ise Ruud’un arkasında kalmasıydı. Sonra Villareal günleri. Villareal’de 106 maçta 54 gol attı. A.Madrid’te Kupa 2’yi kaldırdı. Altın ayakkabıyı aldı ama benim gözümde Forlan Barcelona, Real Madrid, Arsenal gibi takımların golcüsü olmalıydı. Neden onu transfer etmeyi düşünmediler anlayabilmiş değilim. Hala zamanı var. Gönül onu bu takımlarda izlemek ister. Belki Larsson gibi sonbaharında bir transfer yapar ne dersiniz?

KEITA GİTTİ


Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı oyuncumuz Abdul Kader Keita’nın € 8.150.000 bedelle Katar Al Sadd S.C.’ye transfer olması konusunda anlaşmaya varılmıştır.

Ayrıca oyuncu €200.000 tutarında alacaklarından vazgeçecektir.

Abdul Kader Keita’ya bugüne kadar Galatasaray’a vermiş olduğu hizmet için teşekkür eder, bundan sonraki futbol yaşamında başarılar dileriz.

Galatasaray Sportif A.Ş
İşte Keita’nın İstatistikleri
O.M. Gol
Turkcell Süper Lig 27 5
Avrupa Kupaları 11 5
ZTK 1 0
Tüm Sezon 39 10

Keita ilk geldiğinde beklentimiz takımı uçurması yönündeydi. Topu alınca attığı çalımlar ve gollerle kısa zamanda sevildi. Ama Rijkaard onu sevmedi. Özellikle Kadıköy’de takımı yalnız bırakınca üstünü çizdi. Bu bir gerçek. Biz Keita’yı ne kadar sevdiysek Hollandalı da o kadar sevmedi. Nedeni ise sistemine uymaması. Buna sadece saygı duymamız gerekir. Frank’ı eleştirecek değilim. Sonuçta Keita dripling yapan, bencil oynayan, disiplinsiz, pas oyununu bilmeyen bir oyuncu.

Keita’yı 7,5 Milyon Euro’ya aldık. Hem de 3 yıl taksitle ödedik. Ama Keita değerini artıramadı. En fazla bu parayı verdiler demek ki. Yapacak bir şey yok.

Sezon başı transfer bütçesi 5 M Euro olarak açıklanmıştı.
Emre G.+ Uğur Uçar : 1,5 M Euro
Mehmet Topal : 5 M Euro
Kader Keita : 8,5 M Euro

Şimdi 20 M Euro transfer bütçemiz var. 3 tane yıldız oyuncu alabiliriz bu bütçeyle. Orta sahaya iki tane o beklediğimiz oyunun iki yönünü oynayabilen CM, sağla Elano (Brezilya Milli Takımında oynadığı gibi) solda Arda (2008 şampiyonluğunda oynadığı gibi) önde Baros ve Kewell (Liverpool’da oynadıkları gibi). Kewell yerine başka bir oyuncu da alınabilir. İşte size bütçe. Alın 3 tane yıldız takımın havası değişsin. Bu yazdıklarımı sistemin değişeceği yönündeki duyumlara dayanarak yazıyorum tabi ne olacağı bilinmez.

Zaten bazı oyuncularla anlaşıldığı ve transferlerin sonlandırılması için para beklendiği konuşuluyordu. Para geldi. Şimdi bekliyoruz. Sanırım bu hafta güzel haberler gelecek.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

BİZ DE ÜZGÜNÜZ DIEGO


hatırlamana yardımcı olmak için yazıyorum. kendini ve arjantinliler'in hiçbirini unutmaman için. toplumun dışına itilmişlerin oturduğu yoksul gecekondularıyla kağıt üstünde varolmayan, sağlıksız ve labirentimsi, politikacıların hakkında konuşmayı sevmediği marjinalleştirmenin ve yoksulluğun belirtilerinden olan sefalet mahallelerinin birinden, fiorito'tan bir çocuktun.

ve sen oynadın, çünkü futbol sıradan insanların bakışlarını yoksul hayatlarından uzaklaştırmalarının aracı, onları kelimelerle ifade edilemeyecek şimdiden çekip çıkaran zamandan yoksun bir eylemdi. yaşam sana neredeyse herşeyi çok görmüştü ve sen küçük, parçalanmış ayakkabılarını yere vura vura kendini savundun - tıpkı arjantinli çocukların binlercesi gibi.

1973 yılında birisi sana sordu: "evita turnuvası için bir takım kuruyoruz, katılır mısın?" ince bacaklarınla turnuvanın kabusuna dönüştün, kimse karşında durmak istemiyordu. kendinize verdiğiniz isimle "soğancıklar" kupayı kazandı. bir sonraki yıl da sekizinci ligde şampiyonluğu. 136 maç boyunca yenilmediniz ve davet edildiğiniz uruguay ve peru'yu tanıdınız. daha on iki yaşında bile değildin, ama çoktan bir şampiyondun.

birgün seni argentinos juniors'un genç takımında oynatmak akıllarına geldi. hayatının ilk yasak eylemiydi: kabul edilmen için adını değiştirdiler ve yaşını büyüttüler. bu tamamen anlamsızdı, çünkü seni oynarken gören herkes soruyordu: "bu harika çocuk da nereden çıktı?" bu yüzden, taraftarı birinci takımın yaptığı maçların devre aralarında top cambazlığınla eğlendirmenin en iyisi olduğuna karar verdiler. sen büyücü olarak doğmuştun, top her zaman sen ne istiyorsan onu yaptı. yoksa tam aksi miydi? heyecanla yoksul mahallene geri döndün: "anne, bak bana para verdiler!" bugün bile bu mucizeler yaratan ufaklığın gözüktüğü eski bir coca-cola reklamı var.

argentinos juniors'ta iki yılda sekiz sınıf birden atladın: dokuzuncu takımdan birinci takıma. 1978'de ligin gol kralı olmana rağmen, menotti seni sonradan dünya kupası'nı kazanacak olacak olan milli takıma almadı. ama bir yıl sonra bizi gençler dünya şampiyonu yapacaktın. river'ın seni almak istemesine ve o zamanlar en çok para kazanan futbolcu olan ubaldo fillol'un aldığı kadar para önermesine rağmen, çok daha az para veren boca'yı seçtin. bizi şampiyon yaptın, ama çok kısa kaldın. avrupa hep daha fazla öderdi, sen de önce sevilla'ya, ardından napoli'ye gittin.

meksika'daki dünya kupası akıllarda sonsuza dek "maradona'nın şampiyonası" olarak kalacak. topu filelerin derinliklerine her gönderişinde gerçeleşen sanki maradona'nın golü değil, halkının tüm yoksullarının kaderlerine birer misillemesiydi.

fifa seni 20. yüzyılın en iyi futbolcusu seçmek zorunda kaldı - ayaklarını süre süre, çünkü futbolun efendileri seni hiçbir zaman sevmedi diego. bizim içinse çok daha fazlasıydın. seni uyuşturucu cehennemine düştüğün için acile kaldırmak zorunda kalmalarını asla unutmayacağım. endişeli bir kalabalık hastanenin çevresindeki trafiği çökertmişti. birisi elinde "tanrı beklemek zorunda" yazan bir döviz taşıyordu.

piyasa senin futbol dehası olmanı kabullenebilir, ama askeri diktatörlüklerin hayallerini çaldığı bir toplumun tazminatına dönüşmeni asla. fifa, senin "futbol işçisi" adını verdiğin oyuncuların sendikalaşması için mücadele vermeni asla affetmeyecek. bir okul yaptırdığında ya da yoksul felçli çocuklar için bağış yapmaya çağırdığında, bu dünyanın hiçbir gazetesine manşet olmaz. affedilmez olan, senin egemenlerin insanlardan çaldığının küçük bir bölümünü geri verdiğini ısrarla söylemen.

chavez'i ziyaretlerini affetmeyecekler, kolundaki che dövmesini de. ya da mar del plata'daki devlet başkanları zirvesi'nde insanları bush'un ziyaretine karşı sokağa çıkmaya çağırmanı. dünyanın büyük gazeteleri arjantin milli takımı'nın güney afrika'ya gitmek üzere yola çıkarken taşıdığı pankartın resmini de yayınlamadı: "plaza de mayo anneleri'nin nobel barış ödülü'ne adaylığını destekliyoruz." ve senin son askeri diktatörlükte kaçırılan çocukların ailelerine iade edilmeleri için mücadele eden bu örgütün başkanına sarılmanı da haber yapmadılar.

dünya kupası'ndan önce şöyle demiştin: "favori yok. birisi topu köşeye gönderiverir ve verdiğiniz tüm emekler gider." herşey mümkün, ama tüm bunlar ve çok daha fazlası nedeniyle sana şunu söylemek istiyorum: biri topu kalenin köşesine nişanlasa da sen kafanı takma. çünkü bize karşı görevini çoktan yerine getirdin.

maradona olduğun için sağol.

sağol şampiyon.


carlos malbrán
Related Posts with Thumbnails