31 Temmuz 2010 Cumartesi

FORMAYA SAYGI : BARCELONA


Daha önce de Formaya Saygı başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazı için linki tıklayın.

Tarih 19.12.2009

Kıtalararası Kupa Final maçı.

Maça çıkan Barcelona'nın üzerindeki formaya bakın.

Bir de kupa törenine.

İşte budur formaya saygı.

TRANSFER AÇIKLAMASI

Dün gece oldukça tatsız gelişmeler oldu.

Ben kimseyle kavga etmem. Yolda bana küfretseniz kafamı çevirir yürümeye devam ederim. Dün bir tek anamıza küfredilmediği kaldı.

Fotoğrafları kaldırıyorum. Zaten kim oldukları anlaşılıyor. Bu isimler uzun zamandır konuşuluyordu. İlk ben ortaya atmadım.

Ben en iyi duyumcuyum gibi bir iddiam yok.

Yalnızca ben yalancı değilim.

Kızdığım konu budur. Beni yalancılıkla suçlayanlara, blog ve twitter hesabım üzerinden eleştirenlere kızdım.

Şimdi, daha önce de transfer haberi verdik ve doğru çıktı demek ne anlama geliyor? Ben o transferleri yazdığımda bana yalan söylüyorsun demişler dalga geçmişlerdi. Ben yalan söylemediğimi ve söylemeyeceğimi ifade etmeye çalışırken sen kendini ne zannediyorsun o isimleri biz senden önce biliyorduk tepkisi geldi.

Kulüpte haberleri ilk ben duyarım demiyorum.

Yalan söylemem diyorum.

Bu artık anlaşıldıysa çok mutlu olacağım.

30 Temmuz 2010 Cuma

GALATASARAY'IN YENİ TRANSFERİ ÜÇ

FOTOYU KALDIRDIM.

Bu gece sabah birbirine girdi.

Bir küfür etmediği kaldı insanların.

Neymiş blogum twitter hesabımn bu kadar az takipçisi olmasına şaşırmamalıymış. Ayrıca transferleri ilk duyuran ben değilmişim. Bıdı bıdı.

Bunun sonu yok.

Tamam bazıları benden önce öğrenmiştir. Ama yazmamıştır. Ben de yazmadım.

İşte foto.

Şimdi yazmış mı oldum?

Yazmam....

GALATASARAY'IN YENİ TRANSFERİ İKİ

FOTOYU KALDIRDIM.

O kadar kzıdım ki.

İşte foto.

İşte şifre.

İşte muhtelif ipucları.

Hepiniz biliyorsunuz.

GALATASARAY'IN YENİ TRANSFERİ

FOTOYU KALDIRDIM.

Daha önce burada Jo transferini duyurduk.

Dalga geçtiniz.

Uçağın iniş saatini bile verdik.

Yetmedi.

Şimdi Galatasaray'ın son transferinin fotoğrafını yayınlıyorum.

Ben bilgi sızdırmam. Kimseye yamuk yapmam. Burası başka bloglara benzemez. Ben bu blogun tek yöneticiyim.

Transfer fotoğrafta.

Tabi ki belli etmeyeceğim. Resmi sitede yayımlanınca orjinal fotoğrafı da gösteririm don't worry.

UNUTULMAZ GAZETE MANŞETLERİ : Ç... Çocukları


Unutulmaz Gazete Manşetlerinde Euro 2008 İsviçre-Türkiye maçı sonrasına gidiyoruz.

İstanbul'da bir rezalet yaşandı. Rakip takım oyuncuları maçtan sonra koridorlarda dövüldü. Biz utandık ama birileri hiç de oralı olmadı.

Aradan 2 yıl geçti, Euro 2008'de yeniden karşılaştık ve son anlarda Arda'nın müthiş golüyle kazandık.

Maç sonrası Ç....... Çocukları diye başlık atmak ne demek? Ayıp be. Bu mudur gazetecilik. Doğrudan Orospu Çocukları yazsalardı da bir şey fark etmezdi.

Diğer Unutulmaz Gazete Başlıkları için linki tıklayın.

ŞİRKETLER LİGİ


Bu yıl şirketler liginde 33 numara ile mücadele eden Başaran Şahin sol bek olarak iyi bir performans sergiledi.

Ayapa pas yapan ikili mücadelelerde galip gelen Başaran Şahin büyük kulüplerin transfer listesinde.

27 Temmuz 2010 Salı

GALATASARAY: PARÇALI FORMA FİLMİ



alisamiyen.net forumundan Eren Loğoğlu yazmış;

Çocuk Arda, Kral Metin, Parçalı

Şöyle diyordu şair;

Hikâyeyi benden güzel anlattılar, benden güzel anlatacaklar / Hikâyeyi dost düşman işitmeyen kalmadı.

Kalmasa da biz yazalım, yazalım ki bizden sonra gelecek olan kuşaklara mutlaka ve bir şekilde erişssin bu destansı hikaye.

Hikaye Arda üstüne, Arda'nın çocukluğu, gençliği, umutları üstüne. Tek aşkı -Sinem Kobal darılmasın- Galatasaray üstüne hikaye.

23 yaşında daha, yaşamının baharında, en başında, Metin Oktay'ın, Hagi'nin 10 numaralı parçalı forması sırtında, kolunda Bülent Korkmaz'ın, Cüneyt Tanman'ın yıllarca taşıdığı kaptanlık bandı ve Arda, deyim yerinde beşikten mezara bir Galatasaraylı. Puyol'un Barcelonalı, Maldini'nin Milanlı olması gibi, sembol, bayrak adına ne denirse işte. Florya'dan Mecidiyeköye uzanan bir yolculuk Arda'nınki. Altyapıyla başlayan, üstyapıyla devam eden, süregelen bir serüven. Bu coğrafyada çok da görülmeyen, karşılaşılmayan bir macera bu. Yıllar geçecek ve Guardiola, Cruyff gibi futbol zekasını yönetmek hususunda da emeğe dönüştürecek bir isim Arda. Çünkü Hagi'nin golünde kale arkasında yumruğunu havaya kaldıran ve sevinen top toplayıcı çocuk O.

Yatağında uyuyan ve Galatasaray'a dair hayaller kuran, Metin Oktay'ı rüyasında gören. Hayallerini gerçekleştiren, tuttuğu takımın en alt seviyesinden başlayıp en üst seviyesine gelen ve daha da büyüyecek olan Arda.

Karşı yakanın delicesine kıskandığı, elde edemediği, yıllardır sahip olamadığı bir değer. Paha biçilemeyen, böylesine endüstriye batmış bir spor ortamında yazılması kolay olmayan bir hikayenin kahramanı Arda.

Daha yapacağı çok iş var, alacağı çok sorumluluk, ihtiyacı olan çok destek. Yolun başında, Galatasaray'ın önümüzdeki 50 yılının tarihinin yazılacağı Aslantepe'ye takımının en önünde çıkacak ve ardından gelecek çocuklara örnek olacak.

Sahip çıkalım, sahip çıkalım, sahip çıkalım. Başka Arda yok, başka top toplayıcı, altyapı, Florya emeği, Metin Oktay rüyası, 10, parçalı, kaptan yok!

Arda'ya Galatasaray'ın ta kendisi olacağını hissettirelim

26 Temmuz 2010 Pazartesi

GUTI GELDİ FORMAYI GİYDİ


Tebrikler Beşiktaş.

Çok önemli bir transfere daha imza attılar. Beşiktaş'ın tam da ihtiyacı olan oyuncu. Mükemmel bir iş çıkardılar.

Guti Beşiktaş forması ile. Yakışmış.

Geçen yıl transfer edilen Tabata iken bu yıl Q7 ve Guti gibi marka isimler. Helal olsun demekten başka bir şey gelmiyor elden.

Yıllık 2,7 M euro alacakmış. Anasının ak sütü gibi helal olsun.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

PEP GUARDIOLA MODELİ


Pep Guardiola bir Barcelona efsanesi. Ama ne olursanız olun saçlarınız size acımasız olabiliyor. Bir de bakıyorsunuz kafanız çaydanlık gibi olmuş. Soldaki fotoğraf Pep'in gençlik yıllarından kalma.






Barcelona'da teknik direktörlük döneminin başında. O zaman nispeten yine fena değil saçları.







Ve son durum.













Ben de Pep modeli yaptım. Nasıl olmuş?

23 Temmuz 2010 Cuma

INIESTA GOLÜ

Futbol literatüründe Iniesta golü diye bir kavram var artık. Her yıl öyle bir zamanda gol atıyor ki maça damgasını vuruyor. Hatta maça değil o turnuvaya imza atıyor.

İspanyol oyuncu ilk olarak 6 Mayıs 2009 tarihinde Londra’da oynanan CL Yarı Final maçında yaptı bunu. İzleyelim;


Son olarak da WC finalinde;

19 Temmuz 2010 Pazartesi

İLK KEZ BİZ AÇIKLADIK : PINO GALATASARAY'DA


Juan Pablo Pino Galatasaray'da. Birazdan bir çok medya kuruluşu ilk kez biz açıklamıştık diyecek.

YALAN!!!

Bu transferi ilk kez biz yazdık. Blogta yer vermedim bu transfere. Ama alisamiyen.net forumuna takılanlar bizi bilir. Önce Jo, sonra Gio ve son olarak da Pino. Ne dediysek oldu.

alisamiyen.net forumunda yazdığımda Pino'nun ismi hiçbir yerde geçmiyordu.

Hayırlı uğurlu olsun.

Juan Pablo Pino Puello, 30 Mart 1987’de Kolombiya’nın Karayip kıyısında sıcak bir plaj şehri olan Cartagena şehrinde doğdu. 15 yaşında Independiente Medellin’in yetenek avcıları tarafından keşfedilen oyuncu, daha büyük bir şehire göç ederek futbol topunun peşinden ilk yolculuğuna çıkmış oldu. Medellin’deki ilk yılının ardından A Takım formasını üzerine geçiren Pino, genç yaşta sergilediği başarılı futbolla ülkesinde dikkatleri üzerine çekerek, genç milli takımlara çağrılmaya başladı.

Gerek milli takım, gerekse kulübündeki başarısıyla Avrupa kulüpleri tarafından da takibe alınan Kolombiyalı oyuncuya kanca atan ilk kulüp, 2010 Dünya Kupası’nda da dikkat çektiği üzere Güney Amerika transfer pazarında iyi işler çıkaran Udinese kulübüydü. İtalyan ekibine transferi son anda gerçekleşmeyen Pino, komşu ülke Fransa’nın Monaco takımı tarafından kadroya katıldı. Bu transfer gerçekleştiğinde 20 yaşına girmek üzere olan Pino’nun, üst düzey yeteneklerinin yanı sıra bir şansı da, Avrupa’da az rastlanan Güney Amerikalı teknik adamlardan birinin Monaco’nun başında olmasıydı. Buna karşın Brezilyalı teknik direktör Ricardo Gomes, öğrencisine ilk sezon yalnızca bir karşılaşmada ilk 11’de sahaya çıkma izni verdi ve onda da ilk düdükten yalnızca 36 dakika sonra Pino, hocasının yanındaki yerini aldı. Genç oyuncu, 2006-2007 sezonunun ikinci yarısı boyunca kadrosunda bulunduğu Monaco’da yalnızca 243 dakika alabildi.

2007 yaz döneminde teknik direktörünün gözüne girmeyi başaran Pino, yeni sezonda daha fazla şans buldu. İlk yarıdaki 19 maçın 15’inde forma giyen, Ricardo tarafından genellikle sağ kanatta oynatılan Pino, yine de yalnızca dört defa ilk 11’de sahaya çıkmıştı. Bu fırsatı elde ettiği 5. karşılaşma olan ikinci yarının ilk maçıyla birlikte Ligue 1’de 424 dakika ter döken Kolombiyalı, bu karşılaşmanın ardından daha fazla şans bulmak adına kendi isteğiyle Belçika’nın Charleroi takımına kiralandı. Ancak bu kez de sakatlık belası, genç oyuncunun yakasına yapıştı. İlk iki haftada oyunun son bölümlerinde takıma ısındırılan Pino, ilk 11’de görev yaptığı ilk maçın 31. dakikasında sakatlanarak takımından 1,5 ay uzak kaldı. Sakatlık sonrasında oynadığı ilk maçta da 24. dakikada, sedyeyle sahayı terk etti Kolombiyalı oyuncu. Böylece Charleroi macerası, onun için kayıp bir devreye işaret etti.

2008-09 sezonu ise, Pino’nun Avrupa kariyerindeki ilk yükselişine sahne oldu. Ligin ilk haftasıyla beraber takımda yer edinen genç yıldız, yine iki aylık bir sakatlık yaşadı ancak dönüşüyle birlikte performansını daha da yükseltti. 18. haftada Valenciennes ağlarına Fransa kariyerindeki ilk golü bırakan Pino, takip eden haftada Bordeaux karşısında iki asist, bir de frikikten golle oynadı. Ligin sonlarına doğru skorer kimliğini daha da ön plana çıkaran oyuncu, ligde 1574 dakikada 6 gol, 3 asist istatistiğini yakaladı.

Juan Pablo Pino, yeni teknik direktör Guy Lacombe tarafından as takımda düşünülmeyerek 2009-10 sezonunun ilk döneminde bir düşüş içine girse de, ligin son bölümünde performansını tekrar yükselterek ilk 11’e yükseldi ve son haftaya kadar da takımdaki yerini korudu. Bu sezon 772 dakikada 2 asistle oynayan Pino, Kolombiya Milli Takımı’nda da 3 kez forma giydi ve yakın gelecekte takımın en önemli oyuncularından biri olmasına kesin gözle bakılıyor.

Juan Pablo Pino; kanatlar, on numara ve ileri uç olmak üzere hücumun her bölgesinde forma giyebiliyor. Müthiş sürati, pas futboluna yatkınlığı, yüksek oyun zekâsı ve üstün tekniği, çalım yeteneğiyle dikkat çekiyor. 1.76 boyunda ve 23 yaşında olan, ülkesinde “El Mago” (Sihirbaz) lakabıyla anılan Juan Pablo Pino, artık Galatasaray’ın başarısı için mücadele edecek.

FORMAYA SAYGI : İSPANYA


Bizler herşeyden önce taraftarız. Taraftarlık renk aşkıdır. forma aşkıdır. Kulüpler renkleriyle formalarıyla özdeşleşirler. Futbolun globalizasyonu ile birlikte forma kültürü değişti. Özellikle ülkemizde dejenerasyon düzeyine ulaşmış durumda.

İspanya formaya saygıyı gösterdi. Maç sırasında koyu renk forma giymek zorunda kaldılar ama kupa törenine klasik forma ile çıktılar. Helal olsun diyoruz. Mesele yalnızca kupa bizim diyebilmek değil kardeş.


Milli takım forma tarihi için tıklayın.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

KEWELL GİTTİ GİBİ


Kewell'ın gideceği geçen sezonun ortasında konuşulmaya başlandığında bu yazıyı sezon başında da şu yazıyı yazmıştık.

Galiba sözün bitiği yer ifadesi burada anlam buluyor. 6+2+2 gibi bir yabancı sınırlaması varken kendini kanıtlamış ve 4-3-3 sisteminde öndeki üçlünün her mevkisinde görev alabilecek ideal bir oyuncuyu sanırım kaybettik.


Daha iyi bir teklifle kalabilirdi. Belki de o cuzi bir peşin para + maç başı teklifini bile kabul edecekti ama sen formasını başkasına vermişsin artık. Demek ki veda vakti gelmiş de geçiyor.

İşte Kewell'ın Ali Sami Yen'e ilk ayak bastığı an. Linke tıklayın.

Ali Sami Yen'deki son anlarında ben tam önünde numaralı tribündeydim. Yakında ayrı bir yazıyla Kewell'ın son görüntülerine yer vereceğim.

Siz nasıl hatırlarsınız bilemem ama bence Hagi'den sonra O'ydu.

6 Temmuz 2010 Salı

DAMGA VURAN DIEGO FORLAN OLDU


Arjantin’den sonra Hollanda. Nedeni sağ taraftaki fotolarda net bir şekilde görülüyor. 3 Hollanda’lı sevdirdi bize Portakalları. Bazıları gibi Cruyff hikayesi anlatamayacağım. Adamı izlemedik ki! Şimdi nasıl ona hayran olayım?

Ben Maradona’yı izledim, 3 Hollandalı’yı izledim. Ama önce Maradona.


Eskiden yıldız futbolcular takıma damgasını vururdu geyiği var ya bu sıralar televizyon ekranlarında. Aynen öyleydi. Stoichkov’un Bulgaristan’ı, Hagi’nin Romanya’sı, Schifo’nun Belçika’sı, Maradona’nın Arjantin’iydi eski zamanlarda. Sonra takım oyunu ön plana çıkmaya başladı ve futbol bugünkü halini aldı. Dünya Kupası öncesi Milliyet bir Dünya Kupası eki verirdi. İçinde takım bilgileri olurdu. O zamanlar Avrupa liglerini izleyemediğimiz için Dünya Kupası her şeyden önemliydi. Takım tanıtım sayfalarında her takımın en iyi oyuncusunun büyük boy fotoğrafı olurdu. Mesela İtalya’da Baggio, Kolombiya denince Valderrama, Avusturya sayfasında Polster gibi. Şimdilerde böyle yıldız oyuncular yetmiyor. Messi’nin Arjantin’i olmadı. Sistemdeki eksiklikleri tek başına kapatamadı. Rooney nerelerdeydi? Ya da Ronaldo? Ama benim beklediğim bir isim vardı ki turnuvaya damgasını vurdu.


Diego Forlan.

Bundan bir 10 yıl sonra Forlan’ı belki de kimse hatırlamayacaktı. Ama bu turnuva sayesinde hatırlanacak. 1979 doğumlu oyuncunun Avrupa macerası Manchester’da başladı. 23 yaşında transfer olduğu İngiliz ekibinde yedek kalmasına rağmen kritik gollere imza attı. Şansızlığı ise Ruud’un arkasında kalmasıydı. Sonra Villareal günleri. Villareal’de 106 maçta 54 gol attı. A.Madrid’te Kupa 2’yi kaldırdı. Altın ayakkabıyı aldı ama benim gözümde Forlan Barcelona, Real Madrid, Arsenal gibi takımların golcüsü olmalıydı. Neden onu transfer etmeyi düşünmediler anlayabilmiş değilim. Hala zamanı var. Gönül onu bu takımlarda izlemek ister. Belki Larsson gibi sonbaharında bir transfer yapar ne dersiniz?

KEITA GİTTİ


Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı oyuncumuz Abdul Kader Keita’nın € 8.150.000 bedelle Katar Al Sadd S.C.’ye transfer olması konusunda anlaşmaya varılmıştır.

Ayrıca oyuncu €200.000 tutarında alacaklarından vazgeçecektir.

Abdul Kader Keita’ya bugüne kadar Galatasaray’a vermiş olduğu hizmet için teşekkür eder, bundan sonraki futbol yaşamında başarılar dileriz.

Galatasaray Sportif A.Ş
İşte Keita’nın İstatistikleri
O.M. Gol
Turkcell Süper Lig 27 5
Avrupa Kupaları 11 5
ZTK 1 0
Tüm Sezon 39 10

Keita ilk geldiğinde beklentimiz takımı uçurması yönündeydi. Topu alınca attığı çalımlar ve gollerle kısa zamanda sevildi. Ama Rijkaard onu sevmedi. Özellikle Kadıköy’de takımı yalnız bırakınca üstünü çizdi. Bu bir gerçek. Biz Keita’yı ne kadar sevdiysek Hollandalı da o kadar sevmedi. Nedeni ise sistemine uymaması. Buna sadece saygı duymamız gerekir. Frank’ı eleştirecek değilim. Sonuçta Keita dripling yapan, bencil oynayan, disiplinsiz, pas oyununu bilmeyen bir oyuncu.

Keita’yı 7,5 Milyon Euro’ya aldık. Hem de 3 yıl taksitle ödedik. Ama Keita değerini artıramadı. En fazla bu parayı verdiler demek ki. Yapacak bir şey yok.

Sezon başı transfer bütçesi 5 M Euro olarak açıklanmıştı.
Emre G.+ Uğur Uçar : 1,5 M Euro
Mehmet Topal : 5 M Euro
Kader Keita : 8,5 M Euro

Şimdi 20 M Euro transfer bütçemiz var. 3 tane yıldız oyuncu alabiliriz bu bütçeyle. Orta sahaya iki tane o beklediğimiz oyunun iki yönünü oynayabilen CM, sağla Elano (Brezilya Milli Takımında oynadığı gibi) solda Arda (2008 şampiyonluğunda oynadığı gibi) önde Baros ve Kewell (Liverpool’da oynadıkları gibi). Kewell yerine başka bir oyuncu da alınabilir. İşte size bütçe. Alın 3 tane yıldız takımın havası değişsin. Bu yazdıklarımı sistemin değişeceği yönündeki duyumlara dayanarak yazıyorum tabi ne olacağı bilinmez.

Zaten bazı oyuncularla anlaşıldığı ve transferlerin sonlandırılması için para beklendiği konuşuluyordu. Para geldi. Şimdi bekliyoruz. Sanırım bu hafta güzel haberler gelecek.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

BİZ DE ÜZGÜNÜZ DIEGO


hatırlamana yardımcı olmak için yazıyorum. kendini ve arjantinliler'in hiçbirini unutmaman için. toplumun dışına itilmişlerin oturduğu yoksul gecekondularıyla kağıt üstünde varolmayan, sağlıksız ve labirentimsi, politikacıların hakkında konuşmayı sevmediği marjinalleştirmenin ve yoksulluğun belirtilerinden olan sefalet mahallelerinin birinden, fiorito'tan bir çocuktun.

ve sen oynadın, çünkü futbol sıradan insanların bakışlarını yoksul hayatlarından uzaklaştırmalarının aracı, onları kelimelerle ifade edilemeyecek şimdiden çekip çıkaran zamandan yoksun bir eylemdi. yaşam sana neredeyse herşeyi çok görmüştü ve sen küçük, parçalanmış ayakkabılarını yere vura vura kendini savundun - tıpkı arjantinli çocukların binlercesi gibi.

1973 yılında birisi sana sordu: "evita turnuvası için bir takım kuruyoruz, katılır mısın?" ince bacaklarınla turnuvanın kabusuna dönüştün, kimse karşında durmak istemiyordu. kendinize verdiğiniz isimle "soğancıklar" kupayı kazandı. bir sonraki yıl da sekizinci ligde şampiyonluğu. 136 maç boyunca yenilmediniz ve davet edildiğiniz uruguay ve peru'yu tanıdınız. daha on iki yaşında bile değildin, ama çoktan bir şampiyondun.

birgün seni argentinos juniors'un genç takımında oynatmak akıllarına geldi. hayatının ilk yasak eylemiydi: kabul edilmen için adını değiştirdiler ve yaşını büyüttüler. bu tamamen anlamsızdı, çünkü seni oynarken gören herkes soruyordu: "bu harika çocuk da nereden çıktı?" bu yüzden, taraftarı birinci takımın yaptığı maçların devre aralarında top cambazlığınla eğlendirmenin en iyisi olduğuna karar verdiler. sen büyücü olarak doğmuştun, top her zaman sen ne istiyorsan onu yaptı. yoksa tam aksi miydi? heyecanla yoksul mahallene geri döndün: "anne, bak bana para verdiler!" bugün bile bu mucizeler yaratan ufaklığın gözüktüğü eski bir coca-cola reklamı var.

argentinos juniors'ta iki yılda sekiz sınıf birden atladın: dokuzuncu takımdan birinci takıma. 1978'de ligin gol kralı olmana rağmen, menotti seni sonradan dünya kupası'nı kazanacak olacak olan milli takıma almadı. ama bir yıl sonra bizi gençler dünya şampiyonu yapacaktın. river'ın seni almak istemesine ve o zamanlar en çok para kazanan futbolcu olan ubaldo fillol'un aldığı kadar para önermesine rağmen, çok daha az para veren boca'yı seçtin. bizi şampiyon yaptın, ama çok kısa kaldın. avrupa hep daha fazla öderdi, sen de önce sevilla'ya, ardından napoli'ye gittin.

meksika'daki dünya kupası akıllarda sonsuza dek "maradona'nın şampiyonası" olarak kalacak. topu filelerin derinliklerine her gönderişinde gerçeleşen sanki maradona'nın golü değil, halkının tüm yoksullarının kaderlerine birer misillemesiydi.

fifa seni 20. yüzyılın en iyi futbolcusu seçmek zorunda kaldı - ayaklarını süre süre, çünkü futbolun efendileri seni hiçbir zaman sevmedi diego. bizim içinse çok daha fazlasıydın. seni uyuşturucu cehennemine düştüğün için acile kaldırmak zorunda kalmalarını asla unutmayacağım. endişeli bir kalabalık hastanenin çevresindeki trafiği çökertmişti. birisi elinde "tanrı beklemek zorunda" yazan bir döviz taşıyordu.

piyasa senin futbol dehası olmanı kabullenebilir, ama askeri diktatörlüklerin hayallerini çaldığı bir toplumun tazminatına dönüşmeni asla. fifa, senin "futbol işçisi" adını verdiğin oyuncuların sendikalaşması için mücadele vermeni asla affetmeyecek. bir okul yaptırdığında ya da yoksul felçli çocuklar için bağış yapmaya çağırdığında, bu dünyanın hiçbir gazetesine manşet olmaz. affedilmez olan, senin egemenlerin insanlardan çaldığının küçük bir bölümünü geri verdiğini ısrarla söylemen.

chavez'i ziyaretlerini affetmeyecekler, kolundaki che dövmesini de. ya da mar del plata'daki devlet başkanları zirvesi'nde insanları bush'un ziyaretine karşı sokağa çıkmaya çağırmanı. dünyanın büyük gazeteleri arjantin milli takımı'nın güney afrika'ya gitmek üzere yola çıkarken taşıdığı pankartın resmini de yayınlamadı: "plaza de mayo anneleri'nin nobel barış ödülü'ne adaylığını destekliyoruz." ve senin son askeri diktatörlükte kaçırılan çocukların ailelerine iade edilmeleri için mücadele eden bu örgütün başkanına sarılmanı da haber yapmadılar.

dünya kupası'ndan önce şöyle demiştin: "favori yok. birisi topu köşeye gönderiverir ve verdiğiniz tüm emekler gider." herşey mümkün, ama tüm bunlar ve çok daha fazlası nedeniyle sana şunu söylemek istiyorum: biri topu kalenin köşesine nişanlasa da sen kafanı takma. çünkü bize karşı görevini çoktan yerine getirdin.

maradona olduğun için sağol.

sağol şampiyon.


carlos malbrán
Related Posts with Thumbnails